3.05.2009

intihar mektubum

Bu giriş-gelişme-sonuçsuz bir yazı olacak. Düğümlenmiş serimin çözümünü okuyana bırakıyorum. Biriktirdiğim 'yapılacaklar' listemin bir köşesindeydi bu mektup, zaman kavramını yitireli aklımdaydı da; erteliyordum... Fiziksel ihtiyaçlarım gibi. Yaşamı kurgulamak sıkıcı olmaya başladığından beri ölümü kurgular oldum. Her hazzı duydum, her acıda yoğruldum, yaşayacak bir şeyim kalmadı değil. Bu bir isyan değil, travma geçirmiorum, olabildiğince sakinim.

Odaklanmada zolandığım zamanların aksine bir süredir bilinç altımın büzüşmesini gözlemliyorum. Zamanında kurduğum hayalleri anılarımla karıştırmaya başladım. İçsel yolculuklarımın sonudur belki de bu, ufkumu açmak adına gerçekleştirecek olduğum boyut değiştirme eylemi: diğerlerinin deyimiyle 'İNTİHAR'.

Uzun zamandır uzaktan bakıyorum bir çok şeye, tahammülüm olmadığından daha fazla kirlenmeye... İnsanların gereksiz, saçma sapan etkilerine; ya da bir o kadar yüzeysel, gürültülü, dünyavi tepkilerine. Kimse üzerine alınmasın ! Ne terimi tenine karıştırdıklarım, ne dünyada var olmama elçi olan tene karışmış ter sahipleri. Ne benimdiniz, ne sizin oldum. Var olduğuna inandığınız gerçekliğe ne kadar da tutkunsunuz ! Dış dünyaya taktığınız barışık maskeye olan hayranlığınız arşa değer. Bana değmesin; değmezsiniz... Bu cahillik yiyor beni. Dilim dilim değil, parça parça ! Yerin dibi, itin götü... Artık her ne derseniz. Utançlarınızı gizlemek için her neyi seçerseniz; estetik duracağınızdan eminim. Hayvani dürtülerin hazza dönüştüğü şehvet anlarını büyütmeyin bu kadar. Karanlığınızı gidermenin yolu bu değil. Neyse..Bana ne zaten. Pay biçmeyin de kendinize gidişimden, umrumda değil. İzbe içinize merhamet ulayarak çınlatmayın kulaklarımı. Ufacık dünyanızı size bırakıyorum. Sınırları başkaları tarafından belirlenmiş yaşamınızı ihlal ediyorum. Her şey olması gerektiği gibi işte... Ne daha uzun, ne daha kısa.

Bilinçsizliğimin bilincindeyim. Düşlerinde kendisini farklı açılardan izleyen birini oynuyorum gerçek dünyada. Genel bir vertigo hali... Ya da ölüsakinlik işte. En son ne zaman şaşırdığımı hatırlamıyorum bile. En son ne zaman acıktığımı, birine özlem duyduğumu, ya da heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Göreceli zamana ayak uydurmak yerine ; uyduruyorum onu kendime. Madem hissettiklerimize göre hızlanıp yavaşlıyor bu lanet şey; hiddetine yenik düşmeyi reddediyorum. Bu oyun benim! Kuralları ben koyarım!

Sıfatları zamirlere uyarlarken yorduğum yüklemlerimi bırakıyorum ardımda. Hayra yorduğum düşlerimin gerçeğini adıyorum kendime, bedenimi burda bırakırken size. Büründüğüm saydamlığa sığınmıyorum, saklanmıyorum. İçimi-dışımı kemiren şeylere bir yenisini daha eklemeyeceğim. Yalınım, çıplağım. Sahte gülüşler arkasına gizlemiyorum tahribatımı.

Son sahnemde ölüm perdeleniyor. Hiç de korkutucu değil. Rahatlıyorum sanki. Soluk bir ten, soğuk ter. Hiç estetik kaygım olmadı zaten. Yeter bu kadar, keyfini çıkaracağım... HOŞÇAKALIN! Ve abartmayın... Ölüm işte; uykunun iki katı.

2 yorum:

  1. ben bunu cok sevdim:)uzun zamandın böle samımı bır yazı okumamıstım çok mutlu oldum.ayrıca bu yazının bırzamanlar tanıdıgım o küçük kıza ait olması benı hem şaşırttı hemde senın adına gururlandırdı:))okurken, hanı derler ya ''burnumun dıregı sızladı ''işte benımde burnumun dıregı sızladı hatta itiraf edeyım gözlerımden de bırkaç damla gözyası geldi:)çok içten ve çok BENDENDİ:)ve son olarak bugun güzel bir yazı okudum ve gunumümü güzelleştirdin çok tesekkurler dıdo...not:(yazıyı okurken dumandan A.G çalıyodu yazıya tamda cuk oturdu:)hheee...bu bir tesaduf mu?)

    YanıtlaSil
  2. seni hep sevdim...zaman zaman bende düştüm maskelerin aldatışına...ama bir tek şey biliosam bu hayatta o da seni hep sevdim..

    YanıtlaSil